Son günlerde, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun "Gazze’de kimse açlıktan ölmüyor" sözleri, uluslararası medyada geniş yankı buldu. Bu açıklama, Gazze Şeridi'nde sürdürülen çatışmalar ve insani krizin boyutları hakkında tartışmaların yeniden alevlenmesine sebep oldu. Gazze’deki koşullar ve bunun toplum üzerindeki etkileri, uluslararası insan hakları örgütleri ve yerel tanıklar tarafından belgelenmiştir. Peki, Netanyahu’nun bu ifadelerinin arkasında ne gerçeklik yatıyor? Yapılan araştırmalar, yerel halkın durumunu ve açlık krizinin boyutlarını nasıl ortaya koyuyor? İşte, konunun tüm detayları.
Gazze Şeridi, son yıllarda sürekli çatışma ve blokaj nedeniyle insani krizin en yoğun yaşandığı bölgelerden biri haline geldi. Çeşitli raporlar, Gazze’nin nüfusunun büyük bir kısmının yetersiz beslenme ve yetersiz gıda alımı sorunlarıyla karşı karşıya olduğunu ortaya koymaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Birleşmiş Milletler (BM) gibi kuruluşlar, Gazze'deki sağlık sisteminin çökmesi ve gıda tedarikinde yaşanan aksaklıklar nedeniyle ciddi uyarılarda bulunmaktadır. 2022 yılı verilerine göre, Gazze’de gıda güvenliği sorunu yaşayan hanelerin oranı yüzde 65'e kadar çıkmıştır; bu da aslında Netanyahu’nun iddialarıyla çelişen bir tablo çizmektedir.
Gazze'de yaşanan bu durum, aynı zamanda küçük çocuklar üzerinde de büyük bir olumsuz etkiye sahiptir. UNICEF’in raporlarına göre, beş yaş altı çocukların yüzde 30'u yetersiz beslenme riski altındadır. Bunun sonucunda çocuklarda gelişim geriliği ve diğer sağlık sorunları sıklıkla görülmektedir. Yerel halkın ve sağlık çalışanlarının aktardıklarına göre, hastanelerde gıda yetersizliği nedeniyle tedavi edilemeyen hastaların sayısı alarm verici ölçülere ulaşmıştır. Çocukların ve gençlerin sağlık sorunları hızla artarken, bunun yanında işsizlik oranının da yüzde 50'nin üzerine çıkması, Gazze'deki genç neslin geleceğini tehdit eder hale gelmiştir.
Gazze'deki gerçekleri en iyi anlatan kaynaklardan biri, orada yaşayan insanlardır. Gazze’de yaşayan birçok aile, günlük hayatta karşılaştıkları zorlukları ve açlıkla mücadelelerini dile getirmekte. Fatima, üç çocuk annesi bir kadın, "Gıda yardımları azalıyor ve artık birkaç gün boyunca aç kalan günlerimiz oluyor. çocuklarımın aç olduğunu görmek beni parçalıyor," diyerek durumun vehametini özetlemektedir. Bunun gibi birçok tanık, Netanyahu’nun sözlerinin gerçeklerle örtüşmediğini ve yaşanan açlık durumunun ciddiyetini vurgulamaktadır.
Ayrıca, yerel yardım kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları, durumun daha da kötüleşmesini engelleyebilmek adına çabalarını artırmış durumdadır. Her gün yüzlerce aileye gıda yardımı ulaştırmak için mücadele eden bu kuruluşlar, etkin bir şekilde çalışmaya devam etmektedir. Ancak, bu yardımların yetersiz olması ve sürekli tehlike altında olmaları, şiddetli bir insani krizin derinleşmesine yol açmaktadır.
Sonuç olarak, Netanyahu’nun yaptığı bu açıklama, Gazze’deki insani durumu anlamak için gerekli derin analizin yapılmadığını ve uluslararası kamuoyunun dikkatinden kaçan acil bir durumu gözler önüne sermektedir. Gazze’de açlık ve yetersiz beslenme sorunuyla ilgili gerçekler göz ardı edilmemeli; ilgili uluslararası topluluklar, bu durumu giderme konusunda harekete geçmelidir. Unutulmamalıdır ki, insan hayatı her şeyden önce gelir ve Gazze’deki insanlar bu krizi aşmak için yardıma acil olarak ihtiyaç duymaktadır.